Doğru İlk İzlenim Bırakmak

Bu seferki konumuz da Harvard Business School profesörü Amy Cuddy’den. Professor Cuddy, 15 yıl boyunca insanların tanıştıkları kişilere ilişkin ilk izlenimleri nasıl edindiğini araştırmış ve iki sorunun ön plana çıktığını saptamış:

  1. Bu insana güvenebilir miyim?
  2. Bu insana saygı duyabilir miyim?

Güven, kişiye duyduğunuz sıcaklıktan doğan bir duygu. Saygı ise, kişinin yetenek/beceri düzeyine ilişkin öngörünüzle ilgili.

İdeali, ilk izlenimde karşı tarafın sizi hem sıcak, hem de yetenekli olarak algılaması. Bu pek şaşırtıcı değil. Peki iki izlenimden sadece birini bırakabilecekseniz, hangisi daha hayırlı?

Bu sorunun cevabı, güven; yani sıcak/yakın bir kişi olarak algılanmanız. Güven varsa, gerisi geliyor. Tek başına yetenek algısıyla bir yere varılmıyor. Evrim bizi böyle programlamış.

Buradan ne anlıyoruz? Önemli olan, tanıştığınız kişiyle sıcak bir ilişki kurmanız. Bunu göz ardı edip, bilginizi göstermeye kalkarsanız, ters tepmesi muhtemel. Müşterinizle tanışma toplantısında, bir etkinlikte birisiyle yeni tanıştığınızda akılda tutmakta fayda var.presence

İki Kelimeyi Değiştirin, Hayatınız Değişsin

İddia benim değil, Stanford Profesör’ü Bernard Roth’un. Profesör Roth, bu aralar çok moda olan Design Thinking yaklaşımının öncülerinden.”The Achievement Habit” diye bir kitabı var.

Dilinizden atacağınız kelimeler “ama” ve “yapmalıyım.”

“Ama” yerine “ve” diyeceğiz, çünkü “ama”, zihinde sunî bir çelişki yaratıyor: “Spor yapmak istiyorum ama vaktim yok.” “Ve” dediğinizde ise, zihniniz cümlenin iki tarafını da nasıl gerçekleştirebilirim diye çalışmaya başlıyor: “Spor yapmak istiyorum ve vaktim yok” dediğinizde, artık bir imkansızlıktan söz etmiyorsunuz; bu ifade biçimi daha fazla vakit bulmaya odaklanmanızı sağlıyor.

İletişimde “ama” kullanılmaması gerektiğini uzun süre önce öğrenmiştim: “Çok iyi iş çıkardın, ama şurası eksik” dediğinizde, cümlenin “ama”dan sonra gelen olumsuz kısmı, olumlu kısmı ezip geçiyor. Demek ki insanın kendisi ile iletişiminde de “ama”yı silmek lazımmış.

“Yapmalıyım” yerine de “yapmak istiyorum” diyecekmişiz. O zaman, istemeye istemeye, dış faktörlerin zoruyla yaptığımız şeylerin aslında kendi isteklerimizden kaynaklandığını göreceğiz. “Egzersiz yapmalıyım” değil de, “Egzersiz yapmak istiyorum.” Böylece, egzersizin size sağlayacağı faydalar zihninizde ön plana çıkacak, motive olacaksınız.

Profesör Roth’un bir bildiği vardır mutlaka, söyledikleri de akla yakın geliyor. Bu tavsiyeleri denemeliyim, ama alışkanlıkları değiştirmek çok zor. 🙂