Fotograf Makinelerinde Dönüşümün Habercisi: Sony RX1

Resimdeki fotograf makinesinin full frame boyutunda bir sensöre sahip olduğuna inanabiliyor musunuz?

Sony’nin yeni “aynasız” DSLR makinesinin sensör boyutu, Canon 5D Mark III ve Nikon D800 ile aynı.  Maliyeti de Leica’ların çok altında.

RX1 ne yazık ki sabit bir objektifle geliyor, ama objektifi değiştirilebilir modellerin yakında olduğunu tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok herhalde.

Canon ve Nikon’cuları kızdırmak istemem, ancak kilolarca malzemeyi yanınızda taşıma zorunluluğu yakında ortadan kalkacak gibi…

RX1 Eylül sonundaki Photokina’da duyuruldu.  Çok yeni olduğu için hakkındaki yorumlar henüz sınırlı.  Aşağıdaki DPReview makalesi yine de bir fikir veriyor.

http://www.dpreview.com/previews/sony-cybershot-dsc-rx1

Girişimciler için Teşvikler – 2: Döviz Kazandırıcı Hizmetler için Destek

Eylül ayında, “Döviz Kazandırıcı Hizmetlerin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ” yayınlandı.  Tebliğde yer alan desteklerin çoğu daha önce de değişik şekillerde mevcuttu, ancak bu tebliğ ile hem destekler bir araya getirilmiş ve bir miktar iyileştirilmiş oldu, hem de hükümetimiz bazı faaliyetleri ve sektörleri döviz kazanımı için stratejik olarak gördüğünü ve destekleyeceğini ortaya koymuş oldu.  Bu konumlama, bence desteklerin niteliğinden daha önemli.

Desteklenen faaliyet ve sektörler şunlar:

  • Sağlık Turizmi
  • Bilişim Sektörü
  • Film Sektörü
  • Eğitim Sektörü

Ben de bu sektörlerin  sadece kazandırdıkları döviz açısından değil, Türkiye’nin yurtdışında tanıtımı açısından da ülkemiz için stratejik olduğuna inanıyorum.  Tebliğin tanıtımı için Ekonomi Bakanımız Sn. Zafer Çağlayan’ın da katıldığı bir toplantıda sektör temsilcisi olarak konuşmak ve bu görüşlerimi aktarmak imkanı buldum.

Tebliği ekte bulabilirsiniz.  Umarım yararlı olur.

Döviz Kazandırıcı Hizmet Ticaretinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ

Ruh ve Akıl Sağlığınız için Haber Orucu

Muasır medeniyetin sıkıntılı yönlerinden birisi, sürekli haber bombardımanı altında olmak.   Televizyondaki “az sonra”lar, radyolar, yazılı basın, internet haber siteleri, facebook, twitter, youtube, haber derleyen aplikasyonlar…

Bu bombardıman bizden çok şey alıp götürüyor:

–          Zaman.  Günde kaç dakikanızı haber peşinde geçiriyorsunuz?  Haber sitelerinin ancak klikleyerek görmenize izin verdiği kaç haberin peşinden koşuyorsunuz?  “Az sonra”lar için kaç reklam kuşağı bekliyorsunuz?

–          Moral.  Haberin iyisinin meraklısı yok.  Türk basınının sansasyonculuğu da tavan yapmış durumda.  Sürekli, felaketler, büyük riskler, mide bulandırıcı şiddet, deve yapılan pireler.

–          Zihinsel berraklık.  Mühendislik tabirleriyle, karşılaştığımız haberlerde sinyalden ziyade gürültü var.   Gürültüye maruz kaldıkça, sağlıklı karar verme yetimizi yitiriyoruz.  Aynı yayın organında, Pazartesi günü “Altının ateşi çıkıyor,” Salı günü “Ne olacak altın yatırımcısının hali” haberlerini okuyabiliyorsunuz.  Olan biten bir şey yok; altının ons fiyatı günlük alışverişler sonucu 10-20 dolar yukarı aşağı oynuyor.  Ama okuduklarınıza inanırsanız, bir gün altın almaya koşmanız, ertesi gün altınlarınızı satmanız ve her adımda para kaybetmeniz gerek.

Çözüm, haber orucuna girerek zihninizi arındırmak.  Ben uzunca bir süredir, oruç olmasa da perhizdeyim.  Haber tüketimimi şöyle sınırladım:

–          Televizyon ve radyo haberlerini tamamen kestim.  Yazılı basından farklı olarak, istediğiniz haberi seçebileceğiniz bir format olmadığı için, televizyon ve radyo haberleri toptan zaman kaybı; bana sorarsanız.  Sunulan haberleri, bunların işleniş biçimini, yapılan yorumları söylemiyorum bile.

–          İtiraf edeyim, gün içinde internet haber sitelerine bakmadan edemiyorum.  Günün yoğunluğundan bir nevi kaçış, herhalde.  Bu siteleri ziyaretlerim genelde 1 dakikayı aşmıyor.  Başlıklara göz gezdiriyorum, “Bunu da yaptılar,” “Bu kadarına da pes artık” gibi klik avlamak için tasarlanmış başlıkları tıklamıyorum.  Gerçekten önemli bir haber varsa doğrudan veriyorlar, merak etmeyin.

–          Gazetelerle sürekli ilişkim, günde bir gazete ile sınırlı.  Evimize gazete geç geliyor, o nedenle ancak akşam görebiliyorum.  Gazetenin başına geçtiğimde, önemli sayılabilecek bir haber varsa zaten çoktan duymuş oluyorum.  Gazetenin tümüne göz gezdiriyorum, takip ettiğim bir-iki köşe yazarını okuyorum.  Basılı gazeteyi elime almanın vazgeçemediğim bir ritüel olmasının yanında başka yararları var:  Gazetenin sayfa sayısı, reklamların hangi alanda yoğunlaştığı, işlenen konular, Türkiye’de neler olup ne bittiğine dair ipuçları veriyor.  (Bir itiraf daha: Magazin ekinde harcadığım zaman, gazetenin kendisinde harcadığım zamandan az değil. :))

–          Farklı perspektifleri anlayabilmek için, arada bir farklı gazeteler alıp, onlara göz gezdiriyorum.

–          Dergileri bir müddettir iPad’den okur oldum.  Nedense daha hızlı oluyor.   Belki okuması daha zor olduğu için, okumamı gerçekten ilgi duyduğum haber ve makalelerle sınırladığımdandır.

–          Önemli gelişmeler varsa, bunları anlamak için yerli ve yabancı basında dünyaya sakin gözlerle baktığına inandığım yayınları ve yazarları okuyorum.

Yukarıda anlattıklarım, genel basın ve haberlere yönelik alışkanlıklarım.  Mesleğimle ilgili yayınları işimin bir parçası olarak görüyorum ve daha dikkatli izliyorum.

Birkaç günlük bir haber orucu denemenizi tavsiye ederim.  Sadece tatilde değil, iş günlerinde yapın bunu.   Sonra sonuçları değerlendirin: Gerçek bir bilgi eksikliğiniz oldu mu?  Olaylara daha mesafeli bakabiliyor musunuz?

Memnun kalacağınızı umuyorum.