Genç Girişimciye Tavsiyeler – 4: İtibarınız Herşeyinizdir.

Yeni mezun bir mühendis olarak çalışma hayatına başladığımda, her şeyin ölçülebilir olduğunu ve bütün kararların teknik kriterlerle verilebileceğini sanıyordum.   En iyiyi, en ucuzu yaptığınız veya bulduğunuz takdirde denklem tamamlanıyordu, tek odaklanılması gereken bu mükemmeliyeti yakalamaktı.  Bu bazda alınmayan kararlar beni şaşırtıyordu.

Tecrübe kazandıkça, asıl meselenin teknik spesifikasyonlar değil, güven olduğunu anladım.  Size söz verene güvenmiyorsanız, sözün ne olduğunun bir önemi yok.  Spesifikasyonda yazan da, fiyat da ancak güven varsa anlam ifade ediyor.

Yaptığınız iş, uzun erimliyse güvenin neden önemli olduğunu anlamak kolay.  Üç yıllık bir anlaşma yaptıysanız, muhattabınızın seneye de sözleşme koşullarına uyacağı konusunda kafanızda bir şüphe olmaması lazım.  Çok kısa erimli, bir defalık alımlarda bile güven önemli:  Birinden bir bardak su alıp içerken bile, suyun temizliği, zehirli olup olmadığı gibi hususlara güvenmeniz lazım.  Yanınızda portatif bir kimya laboratuvarı taşımıyorsanız, elinizdeki tek veri, size suyu verenin güvenilirliği.

Bu güvenilirlik, veya geleneksel tabirle itibar, işinizin ve şirketinizin temelini oluşturuyor.  Vaktiyle Vehbi Koç’un anı kitabında çok beğendiğim bir hikaye okumuştum:  Vehbi Bey’in babası, oğlunu yanına çağırmış ve kağıda “1” yazmasını söylemiş.  Sonra, tamamladığı her aşama için 1’in yanına bir “0” koydurtmuş.  İlkokulu bitirdin, oldun 10; ortaokulu bitirdin, oldun 100 gibi.  Baştaki “1,” insanın sağlığını simgeliyor.  Sağlık oldukça, kişinin değeri  başarılarıyla katlanarak artıyor.  Sağlık gidince, geriye kalıyor bir sürü sıfır.

Bu güzel meseli şirketinize uyarlayalım: Tamamladığınız her iş, yaptığınız her yatırım, değerinizi katlayan yeni bir sıfır.  Baştaki “1” ise itibarınız.  Elden gitti mi, ortada sıfırdan başka bir şey yok.

İtibarınızın bu varoluşsal önemine inanın ve itibarınızı öncelikle oluşturmak, sonra da artırmak ve korumak için gerekli her şeyi yapın.

  • İtibar öncelikle tutulan sözlerle sağlanıyor.   Kendinizi söz vermeye zorlayın.   Teklif hazır olduğunda gönderirim dediğinizde, tutamayacağınız bir söz vermemiş oluyorsunuz; itibarınız zedelenmiyor, ama oluşmuyor da.  Teklifi Çarşamba sabahı vereceğim deyin ve teklif en geç Çarşamba sabahı müşterinizde olsun.
  • Verdiğiniz sözlerin tutulabilir olduğundan emin olun ve maliyeti ne olursa olsun sözünüzü tutun.   Gerekirse zarar edin, ama sözünüzden dönmeyin.  İşin önce selametini sağlayın; menfaat ondan sonra düşüneceğiniz konu.
  • İtibarınız, sözünde durma ile sınırlı değil.  İtibarın diğer önemli parçası, Ahlak veya moda deyimiyle Etik.   Yüksek itibarlı olmak, yüksek ahlaklı olmayı da gerektiriyor.
  • İtibar, müşterilerinizle ilişkileriniz ile de sınırlı değil.  İlişkide olduğunuz tüm tarafları içeren bir bütün.  Çalışanlarınıza verdiğiniz sözleri tutmuyorsanız, müşterilerinizin size güvenmelerini beklemeyin.
  • İtibar, uzun solukluluk demek.  Birkaç işten para yapıp dükkanı kapatmak itibar kazanmak için bir bir formül değil, tahmin edeceğiniz gibi.  Aynı uzun vadeli perspektife tüm ilişkilerinizde sahip olmalısınız.

Medyanın ve iletişimin her yanımızı sardığı günümüzde, itibar kurallarına uymak her zaman yeterli olmayabiliyor.  Hakkıınzda çıkan bir haber, yıllarca çabalayarak oluşturulmuş itibarı zedeleyebiliyor.  Bazen, hakkınızda olumlu bir haber çıkmaması bile itibar kaybı anlamına gelebiliyor.  Bu nedenle, İtibar oluşturmakla kalmayın, itibarınızı, imajınızı, aktif olarak yönetin.  Basında, müşteri kitlenizde, çalışanlarınızda, potansiyel çalışanlarınızda, iş ortaklarınızda, hissedarlarınızda oluşturduğunuz algının farkında olun, bu algının gerçeği yaratması için gereken adımları atın.  İmkanınız varsa, bu alanda uzmanlaşmış ajanslar ve danışmanlık şirketleri ile erken dönemden itibaren çalışmaya başlayın.  Profesyonel hizmet alacak durumda değilseniz, basını yakından takip edin, alanınızda uzmanlaşmış basın mensuplarına kendinizi tanıtın.

Vehbi Koç’un anısını hep hatırlayın; para kaybedin, zaman kaybedin, ama itibar kaybetmeyin.

Bu dizide yer alan tüm yazılar:

Genç Girişimciye Tavsiyeler – 1: “It’s the execution, stupid!”

Genç Girişimciye Tavsiyeler – 2: Fazla Para Göz Çıkartır.

Genç Girişimciye Tavsiyeler – 3: Muhasebeciniz ve Avukatınız En İyi Dostlarınız Olsun.

Genç Girişimciye Tavsiyeler – 4: İtibarınız Herşeyinizdir.

Genç Girişimciye Tavsiyeler – 5: Görünüşünüz Kimliğinizdir.

Genç Girişimciye Tavsiyeler – 6.1: Exit Üzerine Düşünceler – Hisse Satışı Neden, Ne Zaman, Nasıl Yapılmalı?

GTD Zaman Yönetim Kılavuzu – 3: Sadece Yapılacak İşlerinizi Değil, Tüm Belgelerinizi Organize Edin

GTD,  yapılacak işleri planlamakla kalmıyor; hayatınızdaki tüm ıvır zıvırı kontrol altına almanızı sağlayacak araçlar sunuyor.  Bu yazımda bu konuları anlatacağım.

Referans Malzemelerini Saklama

Görevleri anlatırken, görev tarif etmeyen bilgilerin referans malzemesi olduğunu söylemiştim. Biletler, haritalar, makaleler, saklamak istediğiniz başka herşey bu kategoride.  Kaybolmamaları ve kolay bulunabilmeleri için referans malzemelerini de dosyalayacağız.  Ama nasıl?  Bu sorunun yıllarca aradığım cevabını GTD’de buldum.

Referans malzemelerini dosyalamadaki sorun, bunların birbirine benzememesi.  Bir tarafta geçen yılın vergi tahsil makbuzu, bir tarafta televizyonunuzun garanti belgesi, başka bir tarafta  ilginizi çeken bir eğitimin broşürü.

Allen’ın bulduğu çözüm basit: Eğer elinizdeki belgeyi kolayca kategorize edip, varolan bir dosyaya koyamıyorsanız (örneğin garanti belgeleri aynı dosyada durabilir), tek bir kağıt parçası için yeni bir dosya açmaktan geri durmayın.  Dosyanın adı, içeriğini tanımlasın, anlaşılabilir olsun.  Dosyaya tek bir belge girecekse, dosyanın adı içindeki belgenin adı olabilir.  Sonra bu dosyaları alfabetik olarak sıralayın.

Referans malzemenizi bu prensiple dosyaladığınızda, gidecek hazır dosyası olmadığı için masada biriken belge yığınları ortadan kalkıyor.  Bir şey bulmak istediğinizde de, adını tahmin edip alfabetik dizinde arayarak, en fazla birkaç deneme ile bulabiliyorsunuz.

Dosyalar, Dosyalar…

Artık sizin de bildiğiniz gibi, GTD’nin temelinde bir dosyalama sistemi var ve organizasyon dediğimiz iş, büyük ölçüde bir dosyalama operasyonu.

Allen’ın dehası, sistemin iyi işleyebilmesi için en ince ayrıntısına kadar tasarlanması gerektiğini anlamış olmasında.  Bu ayrıntıcılık, dosyalama metodunda da kendisini gösteriyor. Allen, dosyalayın demekle kalmıyor, dosyalama sisteminin spesifikasyonlarını da veriyor.

GTD yazılarımda, “elinizin altında” tabirini sıkça kullandım.  Allen, bu elinin altında olma durumuna büyük önem veriyor.  Eğer dosyalama sisteminiz elinizin altındaysa, hem aradığınızı hemen bulabilirsiniz, hem de – daha önemlisi – dosyalamaya üşenmezsiniz.  Bu nedenle, işte veya evinizdeki çalışma alanınızın tasarımı çok önemli.  Gelen Evrak kutunuza, dosyalarınıza yerinizden kalkmadan kolayca ulaşabilmelisiniz ki, sistem kullanılır olsun.

Allen, dosyalama sistemi olarak asılı dosya dolaplarını tavsiye ediyor.  Her dosya için ayrı bir askılı dosya ayıracaksınız.  Bu dosyaların içine de bir karton dosya koyulacak.  Dosyanın içinde ne olduğu, bu karton dosyanın üzerindeki etiket alanına yazılacak.

Şekil 1. Askılı Dosyaları portatif iskeletler içerisinde de barındırabilirsiniz.

Askılı dosya içerisine ikinci bir dosya koymanın kullanım kolaylığı var.  Bir dosya seçtiğinizde askılı dosyayı yerinde bırakıp, içindeki etiketlenmiş karton dosyayı çalışma alanınıza koyabiliyorsunuz, gerekirse çantanıza alıp yanınızda götürebiliyorsunuz.

Allen o derece detaycı ve mükemmeliyetçi ki, dosyaların etiketlerini elle yazmayın, bir etiketleme cihazı kullanın diyor.   Etiketleme cihazı ile etiketlenen dosyalar – hele benim gibi el yazısı özürlüyseniz – gerçekten daha derli toplu, daha profesyonel oluyor.  Bu önemsiz bir ayrıntı gibi görünebilir; ancak bu küçük dokunuşlar sistemin kullanımını kolaylaştırıyor ve daha keyifli hale getiriyor.  Böylece sistemi kullanmaya devam etme olasılığınız da artıyor.  Profesyonelce etiketlenmiş bir proje dosyasını toplantı masasına koyduğunuzda karşınızdakiler üzerinde bırakacağınız etki de cabası.

Şekil 2. Etiketleme Cihazı

Bu noktada, Allen’ı harfiyen takip etmek isteyen Türk GTD’cileri bir zorluk  bekliyor.  Allen’ın askılı dosya içerisine koymayı tavsiye ettiği dosyalar ABD’de çok yaygın, ama Türkiye’de kullanılmıyor.   Eğer GTD’nin hiçbir detayından ödün vermek istemiyorsanız, bu dosyaların ölçülerini vererek – internetten kolaylıkla bulabilirsiniz – matbaada yaptırabilirsiniz; fazla bir para da tutmuyor.  Ben öyle yaptım.  Bununla uğraşmak istemiyorsanız, askılı dosyaların kendisini etiketleyebilirsiniz, ama askılı dosyalar pek yanınıza alabileceğiniz nesneler olmadığı için kullanım esnekliğiniz bir miktar azalacak.

Amerikan Tipi Karton Dosyalar

Şekil 3. Amerikan Tipi Karton Dosyalar: Etiketleme Alanına Dikkat!

Tariflediğim bu dosyalama sistemini bir örnek olarak düşünün.  İsterseniz aynısını kurun – ben denedim, işe yarıyor – isterseniz, buradaki fikirlerden yararlanarak farklı bir sistem tasarlayın.

Belgelerin dosyalanması için bir seçenek daha var:  Bir tarayıcı kullanarak kağıtları sayısallaştırmak ve böylece fiziksel dosyaları ortadan kaldırmak ya da minimize etmek.  Kişisel olarak deneyimim yoksa da, bunun iyi bir çözüm olduğuna inanıyorum.  Bu yöne gitmek isterseniz, düz yataklı değil de sayfa beslemeli bir tarayıcı almanız daha pratik olacak.  Bazı tarayıcıların, Evernote ve benzeri uygulamalarla hazır entegrasyonları da mevcut.

Sistemi Tamamlayacak Son Parça

Sistemin son bileşeni, dönemsel gözden geçirme ve planlama.  Sona kalan bu önemli bileşene hak ettiği yeri vermek için bir sonraki yazımda ele alacağım.

Bu dizide daha önce yer alan yazılar:

GTD Zaman Yönetim Kılavuzu – 2: Bazı Hatırlatmalar ve Eksik Kalan Bileşenler

GTD Zaman Yönetim Kılavuzu – 1: Ceplerinizi, Çalışma Masanızı, Beyninizi Boşaltın

GTD Zaman Yönetim Sistemi: Her Şeyi Hatırlayın, Tüm Hedeflerinizi Gerçekleştirin

GTD Zaman Yönetim Kılavuzu – 2: Bazı Hatırlatmalar ve Eksik Kalan Bileşenler

Daha önceki yazılarımda GTD’yi tanıtmış ve GTD sisteminin ana çerçevesini anlatmıştım.  Bu yazıda ele aldığım bileşenlerle, GTD sisteminizi büyük ölçüde tamamlayabileceksiniz.

Yeni bileşenlere geçmeden önce, önemli olduğunu inandığım birkaç GTD kuralını vurgulamak isterim:

  • Kafanda bir şey tutma, her şeyi sistemine aktar.
  • Tek bir sistemin olsun.  İş, özel hayat vb hepsi bu tek sistemde bir araya gelsin.
  • Bir görev iki dakikada tamamlanacaksa, sisteme aktarmak ve kategorize etmekle uğraşma, hemen yap.
  • Görevleri, yapılabilecekleri ortama göre (İşte, Evde, Telefonda…) kategorize et.  Böylece uygun zaman bulduğun anda en verimli yapabileceğin görevler listesi elinin altında olacak.  Bu listeden, ayırabileceğin zamana, enerji seviyene, görevin önceliğine gore sırayla seç ve yap.
  • Görevler fiziksel aksiyon tanımlasın.   Fiziksel aksiyona varana kadar görevi parçala.

Gelelim GTD’nin diğer  bileşenlerine:

Projeler

Bir hedefe ulaşmak çok sayıda görev gerektiriyorsa, elinizde bir proje var demektir.  Projenizi gerçekleştirmek için hangi görevlerin gerçekleşmesi gerektiğini düşünün ve yazın.  Bu görevler fiziksel aksiyon tanımlamıyorsa, daha fazla parçalamanız gerek.  Bu şekilde oluşturduğunuz fiziksel aksiyonları, gerçekleştirilecekleri ortamlara göre diğer aksiyonlarınızla birlikte kategorize edin.

Projelerinizin tümünü içeren bir envanteriniz olsun.  Haftalık gözden geçirmenizde (ayrı bir yazının konusu olacak) bu envanterin üzerinden geçeceksiniz, her projenin görev listesini açıp, durumunu ve sıradaki görevleri saptayacaksınız.

Her proje için bir de proje dosyası açın.  Bu, kağıtlar için bir fiziksel dosya veya bilgisayarınızda elektronik bir dosya olabilir.  Büyük bir ihtimalle ikisine de ihtiyacınız olacak.  Proje ile ilgili tüm bilgi ve belgeleri burada – bu iki yerin birinde – biriktireceksiniz, böylece tümü ihtiyaç duyduğunuzda elinizin altında olacak.  Bilgisayarda ortamndaki dosyalamanız için Evernote gibi bir sistem de kullanabilirsiniz.

Bir örnek yapalım:  Önümüzdeki yaz tatile gitmek istiyorsunuz.   Bu tatilin planlanması, küçük ve zevkli bir proje demek.  Projenin hedefi; önümüzdeki yaz, iyi vakit geçirebileceğiniz ve masrafları bütçeniz içerisinde kalacak bir tatil organize etmek.  Alt görevler, tatil yöresine karar vermek, ayrılacak bütçeyi hesaplamak, birlikte gidilecek grup oluşturmak, tarih saptamak, rezervasyonları yapmak olabilir.  Bunların her birinin de alt görevleri var.  Örneğin, tatil yöresine karar vermek görevini  bir seyahat acentasına gitmek, geçen yılki tatilini öve öve bitiremeyen arkadaşınızla konuşmak, internette gezinmek alt görevlerine indirgeyebilirsiniz..  Bu görevler de henüz aksiyona hazır değil.   Hangi seyahat acentasına gideceğinizi bilmiyorsanız, öncelikle size acenta tavsiye edecek arkadaşınız Ayşe’yi aramak görevine ihtiyacınız var.   Artık aksiyona hazır hale gelmiş bu görevi Telefonda altında kategorize edebilirsiniz.  Böylece telefonlarınıza zaman ayırdığınızda, Ayşe’yi arama görevini o ana uygun listenizde göreceksiniz.  Bu görevin gerçekleşmesi, başka bir görevi (Ayşe’nin tavsiye ettiği seyahat acentasına git) aksiyona hazır hale getirecek.  Ayşe’nin tavsiye ettiği seyahat acentasına git görevini de, Alışverişte altında kategorize edebilirsiniz, eğer yolunuz alışverişte o tarafa düşecekse.

Gerçekten bu detayda planlamaya gerek var mı?   Daha önce de vurguladığım gibi görevlerin aksiyona dönüşebilir olması GTD’nin kritik kurallarından biri ve bu alışkanlık hedeflerinizi yerine getirebilmenizin anahtarları.  Hepimizin yapılacak işler listesinde, atmamız gereken bir sonraki adımı iyi tanımlamadığımız için bir türlü başlayamadığımız, öylece durup duran işler var.  Bu döngüyü kırabilmek için, aksiyona hazır görev belirme alışkanlığını iyice kazanana kadar çok detaylı planlama yapmanızı öneririm.

Söylemeye gerek yok herhalde, ama GTD çok sayıda katılımcısı olan karmaşık projeler için bir proje yönetim sistemi değil.  İhtiyacın bu olduğu projelerde, uzman proje yönetim sistemlerine başvurmakta yarar var.

BelkiBirGün

BelkiBirGün dosyasından bir önceki yazımda söz etmiştim.  Henüz gündeme almaya hazır olmadığınız, ama hayatınızdan çıkartmak da istemediğiniz fikir ve hedefleri bu dosyaya kaydedeceksiniz. Böylece hem unutmak istemediğiniz fikri kaydetmiş – böylece hatırlama stresinden de kurtulmuş – olacaksınız, hem de hayatınızda bir yenilik aradığınızda elinizin altında hazır bir kaynak olacak.

BelkiBirGün dosyanızı da hem fiziksel, hem de elektronik olarak tutmak isteyeceksiniz, muhtemelen.

43 Dosya

GTD’nin en ünlü araçlarından birisi 43 Dosya.  O kadar ünlü ki, internette GTD terimini aradığınızda önünüze 43Folders adında siteler, makaleler gelecek.

43 Dosya, bir nevi takvim.  Dosyaların 31 tanesi ayın günlerini, 12 tanesi ise yılın aylarını temsil ediyor.  İçinde bulunduğunuz ay için 31 dosyayı kullanıyorsunuz.   O ay yapılacak işlere ilişkin bilgi ve belgeleri, ilgili tarihe koyuyorsunuz.  Ayın 17’sinde kredi kartı ödemesi varsa, 17 isimli dosyaya gidiyor.  21’indeki toplantıda hatırlamanız gereken bir evrak da 21’e.  Veya 3’ünde doğumgünü olan arkadaşınıza aldığınız kart, 3 isimli dosyaya.  Bu aya ait olmayan evrak, ilgili ayın dosyasına koyuluyor.  Yukarıda birlikte planladığımız tatil projenizi başarıyla tamamlayıp Temmuz için tatil planınızı yaptıysanız, ilgili tüm belgeleri, tatil yöresinin haritaları da dahil, Temmuz’a koyabilirsiniz.

Her gün bir önceki günün dosyasını en arkaya almanızı, böylece dönen bir sistem oluşturmanızı hatırlatmaya gerek yok herhalde.  Ay başında da yeni ayın dosyasını açıp, ayın günlerine dağıtacaksınız.

Böylece GTD sistemini büyük ölçüde tamamladık.  Referans malzemelerinin saklanmasını ve sisteminizi kurşun geçirmez kılacak gözden geçirme/planlama sürecini gelecek yazılarımda anlatacağım.

Bu dizide daha önce yer alan yazılar:

GTD Zaman Yönetim Kılavuzu – 1: Ceplerinizi, Çalışma Masanızı, Beyninizi Boşaltın

GTD Zaman Yönetim Sistemi: Her Şeyi Hatırlayın, Tüm Hedeflerinizi Gerçekleştirin

 

DSLR Kamera Seçmek…

Geçen hafta Cambridge fotograflarımı eklediğim yazımda, fotograf makinesi seçimim için akıl sormuştum.  Sağolsun bazı arkadaşlar görüş bildirdiler.  Bu arada ben de epeyce araştırma yaptım.   Özellikle son 12 ay içerisinde o kadar geniş seçenek ortaya çıkmış ki, makine seçimi başlı başına bir projeye dönüştü.  Madem bu zamanı harcadım, öğrendiklerimi paylaşayım istedim.  Yazacaklarım, ileri amatör seviyesinde, makinesinin görüntü kalitesi ve ayar esnekliğine önem veren, fotograf için para ve zaman harcamaya hazır olanlar için geçerli.  Bu tanıma uymuyorsanız, size blogumdaki diğer yazıları tavsiye ederim. 🙂

Yeni bir fotograf makinesi almaya karar verdiğimde, hedefim “full frame” sensörlü, üst uç bir makineydi.  İstediğiniz buysa, işiniz zor değil.  İkisi de neredeyse kusursuz denebilecek iki temel seçenek var: Canon 5D Mark III ve Nikon D800.  Çok özel gereksinimleri olan bir profesyonel değilseniz, aralarındaki farklar daha çok ideolojik.  Nikon, 36M pixel gibi inanılmaz bir çözünürlüğe sahip, ama ihtiyacınız olup olmadığı tartışılabilecek bu çözünürlük aynı zamanda devasa dosyalar ve bunları işlemek için gerekli zaman anlamına da geliyor.  Canon, her amaca uyabilen, çok esnek, görüntü kalitesi en az Nikon kadar yüksek bir makine olarak tanıtılıyor.  Nikon’dan biraz daha pahalı.  Sonuçta karar, daha önce bir markada donanım veya kullanım yatırımınız olup olmadığına gelip dayanıyor büyük ölçüde.  Ben oyumu Canon’dan yana kullandım, ama seçimimin nedeni için çok tutarlı bir açıklamam yok, ne yalan söyleyeyim.

Bu yazıda aktarmak istediğim, neden Canon’u Nikon’a tercih ettiğim değil, neden full frame DSLR almaktan vazgeçtiğim.  Her iki makineyi de mağazada gördüm, elime aldım.  Gövde 1 kilograma yakın.  “Hafif” bir objektifle 1,5kg.  Biraz daha iddialı bir zoom taktığınızda 2kg.  Yanınızda bir miktar ek donanım taşısanız, üzerinizde 4kg yük ile dolaşacaksınız.  İstanbul’un bu sıcak günlerinde, sırtımda 4kg, resim çekmek istediğimde elimde 1,5-2kg ile dolaştığımı hayal etmek bile fenalık geçirmeme yetti.  Kendime, ben bu makineyi ne zaman yanıma alıp resim çekeceğim diye sordum.  İş seyahatine götüremezsiniz.   Tatile giderken yanınıza almadan, bu iri malzemeyi nereye sığdıracağım diye kırk kere düşünürsünüz.  Ancak sadece fotograf çekmeye ayırdığınız şehiriçi gezilerde veya seyahatlerde bu yükü göze alırsınız.  Baktım, yapacağım 10-15 bin TL’ilk yatırım sonucunda kalitenin en üst ucunu yakalayacağım; ama fotograf çekebildiğim zamanlar da azaldıkça azalacak.

Peki, ne yapmalı?  APSC sensörlü bir DSLR alsam, kazancım birkaç yüz gramla sınırlı.  Görüntü kalitesinden ödün vermeyi göze almak için yeterli değil.

Bu analiz, beni aynası olmayan – “mirrorless” – fotograf makinelerine yönlendirdi.  Bu makinelerin varlığından haberdardım, ancak çevremdeki genel kanı, bunların büyük DSLR makinelerin yanında oyuncak kategorisinde olduğuydu.

İnternette yaptığım araştırma, danıştığım deneyimli fotografçıların söyledikleri, gördüğüm örnek fotograflar beni oyuncak tanımının geçmişte kaldığına, aynası olmayan makinelerin full frame’ler dışında tüm büyük DSLR’ler ile boy ölçüşebileceğine ikna etti.

Çıtayı bu yüksekliğe taşıyan üç makine var:

  • Sony Nex 7: APSC sensörlü; çok iyi görüntü kalitesi, çok iyi video yeteneği, ne yazık ki (şimdilik) sınırlı objektif seçenekleri.
  • Fujifilm Pro-X-1: APSC sensörlü; görüntü kalitesi çok yüksek; üstelik, çok ilginç ve başarılı bir yarı optik vizörü (viewfinder) var.  Ancak biraz irice ve video yetenekleri sınırlı.  Fuji’nin de objektif sayısı az, henüz zoom objektifi yok.
  • Olympus OM-D-E-M5: Micro 4/3 makinelerin şahı.  Sevimli bir retro tasarım; devrimsel görüntü sabitleme yetenekleri; çok iyi otomatik focus; sadece Olympus’a bağımlı olmayan, geniş objektif seçeneği.  Ama sensörü, APSC’den %35 daha küçük.  Çekilen fotoğraflarda bu %35’in farkı rahatlıkla görülebilir, en azından ben görebildiğimi düşünüyorum.

Canon, EOS M ile bu listeye geçen hafta güçlü bir giriş yaptı.  Canon deyince akan sular duruyor tabii; ama bana sorarsanız EOS M’in – şimdilik – eksikleri çok.  Elektronik vizörü yok; manuel kontrolleri az; flaşı yok.  Önemli avantajı Canon objektiflerini kullanabilmek gibi görünse de, bakın üstat fotografçı arkadaşım Sinan Kıvrak Nex 7 için ne bulmuş:

Metabones creates second-generation Canon EF to Sony NEX ‘Smart Adapter’

Jul 27, 2012 at 19:47:23 GMT

Metabones has announced an updated version of its Canon EF adapter for Sony NEX E-mount. The second version of the Smart Adapter will feature a screw-on Arca Swiss-style tripod mount, improved anti-reflection shieding and a mode that releases the aperture and stops image stabilization to reduce battery consumption. As with the original version, the Second Edition Smart Adapter offers aperture control, image stabilization and EXIF reporting compatibility with most EF and EF-S lenses. It will be available from August 2012 at the same $400 list price as the existing version.

Ben düşündüm, taşındım, Sony Nex 7’ye karar kıldım.  Üzerindeki kit zoom objektif ile birlikte toplam ağırlığı 500 gr civarında.  Objektif, ebadını biraz büyütüyor, ama büyük boy bir DSLR yanında minyon bir kamera.  Yakında Nex 7 ile çekeceğim fotograflarımı paylaşmaya başlarım diye umuyorum.

Image

Internette biraz araştırınca, benimle aynı düşünce silsilesini takip edip yukarıda saydığım makinelerden birini almış; sonrada büyük DSLR makinesini satmış bir sürü insanın yazdıklarına rastlıyorsunuz.  Hepsi halinden memnun; kendilerini azad edilmiş hissediyorlar.  Bir çoğu, artık çok daha fazla fotograf çektiğini ve daha fazla keyif aldığını söylüyor.

Yeni bir DSLR alacaksanız, yukarıda saydığım modelleri ve eminim yakında çıkacak yeni aynasız seçenekleri mutlaka değerlendirin.  Taşıyacağınız kilolardan başka kaybedecek bir şeyiniz olmadığını göreceksiniz.