Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 6: Çıkarttığım Dersler

Mini seyahatnamenin bu son yazısında, izlenimlerimden çıkarttığım dersleri özetlemeye çalışacağım. Hindistan öyle bir yer ki, hayata dair bazı dersler çıkartmak kaçınılmaz, ancak ben yazımı meslekî zeminle sınırlı tutacağım.

Hindistan örneği Türk Bilişim Sektörü için ne demek?

Hindistan, nüfus ve diğer doğal avantajlarından dolayı hizmet pazarında doğrudan rekabet edilemeyecek, benzeri oluşturulamayacak bir güç. Ülke olarak attığımız adımlarda böyle bir gücün varlığını ve üstünlüklerini iyi anlamamız ve kendi stratejimizi Hindistan gerçeğini dikkate alarak yapmamız, kendimizi pazarın hâkim oyuncusuna göre konumlandırmamız lazım.

Hindistan’ın başarı öyküsünden öğrenebileceğimiz çok şey var:

  • Hindistan bir makro strateji ile hareket etmiş. Fark yaratabileceği alanları belirlemiş, endüstrisini buna göre şekillendirmiş. Biz de bir ülke stratejisi yapmalı ve devlet ve sektör oyuncularının eşgüdümüyle bu stratejiyi hayata geçirmeliyiz.
  • Stratejimiz gerçekçi olmalı. Hindistan’ın köşeleri kaptığı bir dünyada biz kendimizi nerede konumlayacağız? Rekabet avantajı elde etmek için coğrafi ve beşeri özelliklerimizi nasıl kullanacağız?
  • Hindistan eğitime çok önem vermiş. Her yıl 4-5 milyon mühendis mezun oluyor. İngilizce bilgisi oldukça yaygın. Eğer milyarlarca dolarlık yazılım ihracatından söz ediyorsak, bilişim sektöründe istihdam edilebilecek mezun sayımızı yüzbinlere çıkartmalı, teknik ve dil becerilerinin seviyesini yükseltmeliyiz. Bu artış hızlı olamayacağı için, sektöre eleman devşirecek programları yaygınlaştırmalı ve desteklemeliyiz.

Hindistan örneği Türk kullanıcıları (müşterileri) için ne demek?

  • Daha açık söylemek gerekirse, Hindistan’da iş yaptırarak maliyetlerini düşürebilirler mi? Kısa cevap, bence kolay değil. Hindistan’da düşük maliyetli kaynak bulmak, muhtemelen belli kalitede hizmet almak da mümkün tabii ki. Ancak bunun bir bedeli var. Kültürü tanımak, uzaktaki bir ekibe iş verebilecek ve alabilecek süreçleri oluşturmak, çalışma düzenini oturtmak kolay işler değil. İhtiyacınız uzun süreli ve yüksek hacimliyse değebilir; ancak bunun uzun soluklu bir yatırım olduğunu, keskin bir öğrenme eğrisi olacağını akılda tutup buna göre planlama yapmak koşuluyla.
  • Uzakta iş yaptırabilmek için arada köprü görevi görecek bir katman gerekli. Türkiye’de kurulması gereken bu katmanda bulunan kişiler hem dil, kültür ve iş “çevirisi” yapacaklar, hem de çalışmayı koordine edecekler.
  • Yukarıda yazdıklarımın hizmet işlerine yönelik olduğunun altını çizeyim. Ürün alırken, ya da bir projeyi uçtan uca tüm sorumluluğu ile ihale ederken, Hintli şirketlerin tekliflerini rakip tekliflerle karşılaştırarak karar vermek yeterli, doğal olarak.

Hindistan örneği Türk Bilişim Şirketleri için ne demek?

  • Öncelikle rekabet demek. Özellikle yurtdışına hizmet satmaya çalışıyorsanız, Hintlileri hesaba katmanız lazım. Ortadoğu’da Hintli şirketler teknik kararları veren alıcıların genellikle Hintli olmasından da yararlanarak pazarı belirliyorlar. İşler daha kurgulanırken Hintli şirketlere göre tasarlanıyor. Bizim Türkiye’de 5 kişiyle yaptığımız bir iş için müşteri bu alışkanlıkla 20 kişilik ekip talep edebiliyor. Birim maliyetlerinizde Hindistan’ı tutturamadığınız, daha kötüsü o kadar büyük ekibi toparlayamadığınız için, işin tamamını daha ucuza yapabilseniz bile kaybediyorsunuz. Rekabet etmenin yolu, niş alanlarda uzmanlıktan ve yüksek müşteri memnuniyeti sağlamaktan geçiyor.
  • Hintli şirketler Türkiye ile yakından ilgileniyor. Rekabeti kendi pazarımızda da hissedeceğiz. Ben Türkiye’de işlerinin çok kolay olmayacağını düşünüyorum. Bizdeki işlerin ölçeği genellikle küçük; maliyetler zaten dibe vurmuş durumda ve Türk kullanıcısının uzaktan hizmet alabilecek teknik olgunluğa gelmesine biraz daha zaman var. Yine de, yakında Hindistan’daki adam gün fiyatları örnek olarak önümüze koyulacak, korkarım.
  • Hintli şirketlerden öğreneceğimiz çok şey var. Biz yazılım ve hizmetleri genellikle zanaatkar usulü yapıyoruz, Hintlilerin başardığı fabrikalaşma aşamasına henüz gelemedik. Projelerimiz ve pazarımızın küçük olması, sürekliliğin ve sektördeki sermayenin sınırlı olması bu eksiklikte önemli etkenler. Yine de, Hintli şirketlerin kararlılıkla üzerinde durduğu süreç yönetimi, kalite kontrol gibi konulara biz de daha fazla öncelik vermeliyiz.
  • Hintli şirketlerle işbirlikleri teorik olarak mümkün: Hintli bir şirketle çözüm ortaklığı yaparsak, bazı işlerimizi orada yaptırabiliriz, belki maliyetleri düşürebiliriz; ek kaynak gerektiğinde erişebileceğimiz geniş bir havuz olur. Müşterilerin hizmet alması ile ilgili uyarılarım burada da geçerli. Bu yola girecekseniz, çalışacağınız firmayı iyi seçin ve onunla uzun soluklu bir yolculuğa çıktığınızın, başta ikinizin de epeyce yatırım yapması gerekeceğinin farkında olun. Nasscom’un söylediği kadarıyla, uygun firmayı bulma konusunda uzmanlaşmış danışmanlar varmış, firma seçiminde yararlanılabilir. Çalışmanın bir ara katman gerektireceğini unutmayın, bunu ilk baştan tesis edin ve maliyetine katlanın.

Bireylere yönelik bir notla bitireyim: Küreselleşmeyle bireysel düzeyde de rekabet sürekli artıyor. Her bireyin kendisini geliştirmesi, küresel anlamda rekabetçi bir konuma getirmesi gerek. Hindistan’dan çok etkilenmeme ve sevmeme rağmen, şu notu da düşmeden geçemeyeceğim: Ülkemizin kıymetini bilelim…

Bonus olarak, geziden birkaç resim ekliyorum. 🙂

20160312_05341

20160312_0528520160312_05249

Bu serideki diğer yazılar:

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 1

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 2: Genel Bilgi ve İzlenimler

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 3: İnsanlar

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 4: Şehirler

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 5: Bilişim Sektörü

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 5: Bilişim Sektörü

Bir haftalık bir gezide Hindistan’ın dev Bilişim Sektörünü tümüyle tanıdım demek tabii ki mümkün değil. Yine de, epeyce temas yaptık ve ana temaları anladık diye düşünüyorum. Hindistan’ın TÜBİSAD’ı Nasscom, iki uluslararası üretici şirket, biri uluslararası biri Hintli iki entegratör/hizmet şirketi, bir de büyük müşteri. Sağ olsunlar, hemen hepsi önceden en az yarım günlük programlar hazırlamıştı. Sunumlar yaptılar, hem kendi şirketleri hem de Bilişim sektörüne ilişkin her sorumuzu cevapladılar. Toplantılar dışında şirket yöneticileriyle yaptığımız sohbetlerde de çok şey öğrendik.

Eric giriş

Gittiğimiz şirketlerde karşılama hazırlamışlardı. Yere boyanmış pirinç, çiçek veya mermer tozundan şekiller yapıyorlar, yerlere, kapılara çiçekler asıyorlar.

eric foto

Çiçek bile verdiler. 🙂

Hindistan Bilişim Sektörünün yıllık geliri 148 Milyar ABD Doları. Karşılaştırmak için, 2014 Türkiye pazarı 20 milyar TL. Asıl çarpıcı fark, Hindistan’ın 148 milyar Dolarının 99’unun ihracat geliri olmasında. Sektörün yıllık büyümesi %10-12 civarında ve istihdamı 3,5 milyon kişi.

Hintliler bu etkileyici büyüklüklere nasıl ulaşmışlar? Ülkenin büyüklüğü ve genç nüfusu bir faktör. Bu nüfusun en azından bir kesimini iyi eğitmişler. Yılda 4-5 milyon mühendis mezun oluyor. İngiliz sömürge geçmişinin de etkisiyle, bu kesimde İngilizce bilgisi de yaygın. Bir parantez açayım: İngilizce bilgisi toplumun genelinde sandığım kadar yaygın değil. Sokaktaki modern giyimli gençlerin dahi pek dil bildiği yok. Ziyaret ettiğimiz şirketlerde, epey aksanlı olsa da İngilizceyi çok akıcı konuşan bir kesimin yanında, zorlananlar da vardı.

Bilişim sektörünün gelişmesinde Amerika’daki Hint diasporası önemli bir rol oynamış. Ucuz ve bol iş gücünden yararlanarak, önce sıradan işleri, sonra gittikçe daha sofistike hizmetleri anavatanlarındaki oluşumlardan almaya başlamışlar, şirketleşme ve organizasyon süreçlerinde en iyi uygulamaları ülkelerine getirmişler. Aslında büyük bir engel olması gereken mesafe ve saat farkı, gelişen iletişim imkanları sayesinde bir avantaj olarak pazarlanmış: Hindistan, Amerika uyurken çalışıyor; böylece 24 saat dönen bir çark kurulmuş oluyor.

Hindistan Bilişim sektörünün tarihinde Nasscom önemli bir rol oynamış ve sektörü ilgilendiren uluslararası ilişkiler, insan kaynakları, devlet politikaları gibi konularda Hintli şirketleri bir araya getiren güçlü bir platform olmuş. Açıkçası, Delhi’de ziyaret ettiğimiz merkezleri ve bizimle görüşen yetkililer daha çok kıyıda köşede kalmış bir kamu kuruluşunu hatırlatıyordu; derneğin üstlendiği görevlerin önemini pek yansıtmıyordu. Gözlerim TÜBİSAD’ı aradı, diyebilirim. 🙂

Hindistan Bilişim Sektörü ülkenin dört bir yanına yayılmış durumda. Bangalor, bilişimin başkenti. Adını bildiğimiz büyük teknoloji şirketlerinin çoğunun burada kampüsleri var. Infosys ve Wipro başta olmak üzere Hint şirketlerinin merkezleri, merkezleri yoksa bile büyük operasyonları Bangalor’da. Bangalor, Delhi, Mumbai gibi büyük şehirlerin yanında, Haydarabad, Pune, Chennai, Jaipur gibi şehirlerde de büyük şirketlerin ofisleri ve daha küçük şirketler yer alıyor.

Hindistan bilişim sektörünün çarpıcı bir yönü  büyüme hızı. Sektörün varlığını ve gücünü 90’lı yıllardan beri biliyordum, ancak son on yılda müthiş bir büyüme olmuş. Gittiğimiz her şirket, on yıl önce birkaç yüz ya da birkaç bin kişiydik, şimdi yüzbinleri bulduk dedi. Yanlış okumadınız; büyük şirketlerin ölçeği yüzbinler seviyesinde. Bir düşünün: Yüz bin, kimi şirkette 300 bin çalışan. Bu şirketler nasıl organize olur, elemanlarını nasıl eğitirler? Bir de bu büyümenin sadece on yılda gerçekleştiğini düşünün. On yılda yüz bin kişi nasıl işe alınır ve verimli hale getirilir?

Sayılar böyle olunca, şirketler hizmet fabrikaları olarak organize edilmiş. Süreç yönetimi, kalite kontrol birimleri gibi tedbirlerle desteklenmiş mekanizmalar kurmuşlar, kendi araçlarını geliştirmişler. Yani Hintli şirketler düşük maliyetli elemandan ibaret değil. Yazılım/hizmet işini fabrika usulü yapmak konusunda ciddi bir bilgi birikimleri var. Batı kökenli şirketlerin bu açıdan daha ileride olduklarını gördük, en azından sunumlarından o sonuç çıkıyordu. Hintli şirketler jargon ve sofistikasyon açısından biraz daha mütavazı, görebildiğim kadarıyla.

Görüştüğümüz şirketlerin hepsi, insan kaynakları süreçlerine büyük önem veriyor. İşe alma, işe alınan çalışanı “fabrikanın üretim hatlarında” verimli hale getirme ön planda. Uluslararası bir şirketin yöneticisi, başvuruların %1,5’ini kabul ettiklerini söyledi. Her ay yüzlerce kişi işe alınıyor ve bu başvuruların sadece %1,5’i!

Çalışanların ortamları, maaşları diğer sektörlere göre epey daha iyi, onlar da şirketlerini sahipleniyorlar. Bu sahiplenme üst yönetimde had safhada. Satış tabii ki her üst düzey yöneticinin asli görevi; ama Hintli yöneticilerdeki satış azmi ve çabası gerçekten sıradışı.

Hintliler uzaktan hizmet vermeye en basit işler, örneğin çağrı merkezi hizmetleri ve program parçacıkları ile başlamışlar. Yetkinlikleri arttıkça, alınan işlerin karmaşıklığı ve katma değeri de artmış. Bugün birkaç temel iş yapma biçimi var:

  • Uluslararası şirketler kendi ihtiyaçları için ekipler kuruyorlar. Intel, Ericsson gibi şirketler, bazı ürün geliştirmelerini Hindistan’da yapıyor. Sadece üreticiler değil, büyük kullanıcılar da kendi ekiplerini oluşturabiliyor.
  • Wipro, Tata, Techmahindra gibi Hintli şirketler veya Accenture, IBM gibi uluslararası şirketler, Hindistan’daki ekipleri ile dünyanın her yerindeki müşterilere hizmet veriyorlar, proje yapıyorlar. Sunulan hizmetler arasında yazılım geliştirmenin yanı sıra, destek, uzaktan işletim de var.
  • Hintli şirketler, geliştirdikleri bazı yazılımları ürünleştirmeyi başarmışlar ve bunları hazır çözümleri olarak pazarlıyorlar.

Zaman içinde hizmetlerin iş modelleri olgunlaşmış. Müşterilerle adam gün bazlı, kapasite bazlı başlayan ilişkiler artık şirketlerin bazı riskleri üstlendiği ve yaratılan katma değerden pay aldığı iş ortaklığı modellerine doğru evriliyor.

Görüştüklerimiz şirketlerin tümü belli bir ölçeğin üzerindeydi. Ellerindeki kontratlar da büyük. 30M USD üzerine büyük proje diyorlar, 10-20 milyonlar orta boy oluyor. Hizmet işinde bunlar büyük paralar. (Günün birinde Türkiye’de de böyle kontratları görürüz, inşallah. 🙂 ) Müşteriler için ayırılan kadrolar yüzlerce kişiden oluşuyor. Müşterilerin çoğu Amerika’dan; sonra Avrupa ve Avusturalya geliyor.

Hint bilişim endüstrisini dünya için cazip bir sağlayıcı kılan faktörlerin en önemlisi nedir diye sorarsanız, benim cevabım “ölçek” olur. Daha düşük maliyet, hizmet sağlamadaki olgunluk düzeyleri gibi etkenler var mutlaka; ancak uzaktan iş yapmanın maliyeti ve zorluğu da çok. Üstelik fabrika düzenini oluşturmanın ek maliyetleri var; bu kadar çok elemanın hepsinin yüksek seviyede verimli olacağını beklemek de pek gerçekçi olmaz. Ancak ihtiyacınız olan “ölçek” ise, Hindistan’ın alternatifi yok. Bir Amerikan şirketine yazılım işleri için iki bin kişi gerektiğinde, bu ekibi Amerika’nın çok rekabetçi piyasasından kolay kolay toplayamaz. Avrupa’nın yazılımda iyi olan çevre ülkeleri ise alternatiif olamayacak kadar küçük; herkesi yazılımcı yapsalar Hindistan’daki sayılara ulaşılmaz. Bu yüzden Hindistan hizmet işinde rakipsiz.

Demografik olarak, Hintlilerin dünyanın hizmet merkezi konumuna göz dikebilecek tek ülke Çin. Ancak Çinliler hizmet sağlayıcılıktan ziyade ürün markaları yaratma peşinde. İki ülkeyi gezdiğinizde, bu yönelimlerin kültürel temeli olduğunu anlıyorsunuz. Çinlilerin disiplini yüksek, ancak Hintliler hizmet işine yatkın, ilişkileri daha sıcak. İngilizce hakimiyetleri de önemli bir faktör mutlaka.

Bir sonraki yazıda, bu temaslardan çıkarttığım dersleri özetlemeye çalışacağım.

Bu serideki diğer yazılar:

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 1

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 2: Genel Bilgi ve İzlenimler

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 3: İnsanlar

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 4: Şehirler

Beni Gururlandıran Bir Ödül

Bugün, beni çok gururlandıran ve mutlu eden bir ödül aldım: İTÜ ARI Teknokent, ilk kez verilen AR-GE Öncüleri Özel Ödülüne beni layık görmüş. Meslek hayatımın en anlamlı ödülü oldu. Sizlerle de paylaşmak istedim.

ARI Teknokent’e çok teşekkürler…

ödül

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 4: Şehirler

İlk yazımda belirttiğim gibi, Hindistan’da dört şehre gittik. Bu yazıda, şehirlerden ve farklılıklarından söz edeceğim.

Delhi, Hindistan’ın başkenti. Coğrafya dersinde Yeni Delhi diye öğrenmiştik, oraya gidince gördük ki aslında Yeni Delhi ve Eski Delhi diye iki parçalı bir şehir. 17 milyon, yani kabaca İstanbul kadar nüfusu var. Şehrin tarihi eski ve Müslüman/Orta Asya/Türk etkileri fazla. Özellikle, Türk/Moğol Babür İmparatorluğu çok iz bırakmış. Yeni Delhi ise İngiliz sömürgeci dönemde başkent olarak yapılmış. İngiliz zamanından kalma, Viktorya tarzı büyük hükümet binaları, anıtlar, geniş caddeler, parklar, güzel konsolosluk binaları. İnsan kendini Ankara’da sanıyor. 🙂 Eski Delhi, başka bir zaman döneminde yaşıyor. Daha önceki yazılarımda tarif etmeye çalıştığım keşmekeş burada çok belirgin. Sokak yaşamını ve fakirliği en yakından burada gördük diyebilirim.

 

20160312_05318

Eski Delhi

Bangalor kadar olmasa da, Delhi de bilişim sektöründen nasibini almış. Delhi’nin bir banliyösü gibi konumlanmış Gurgaon şehrinde uluslararası ve Hintli şirketlerin yer aldığı büyük ve modern iş merkezleri var. Delhi’nin merkezinden 30km kadar uzaklıktaki Gurgaon’a ulaşmak, yoğun trafikten dolayı 1,5 saat kadar sürüyor.

Agra, Delhi’ye üç saat kadar mesafede, çok daha küçük, neredeyse kasaba havasında bir şehir. Nüfusu 1,3 milyonmuş. Bugün pek mamur bir şehir olduğu söylenemez, ama çok ihtişamlı bir geçmişe sahip. Babür imparatorluğunun başkenti olduğu için önemli eski eserler var. Bunların en bilineni Taj Mahal gerçekten görülmeye değer. O kadar çok resmini görmüştüm ki, Taj Mahal’in bende pek etki yapacağını sanmıyordum, ama öyle olmadı. Gerçekten çok iyi tasarlanmış, çok ince işçilikle bezenmiş, çok zarif, çok özel bir bina. Her gün görseniz, yine aynı şekilde etkilenirsiniz eminim. Taj Mahal’in, Şah Cihan ve sevgili karısı Mümtaz’ın hikâyesini bilmiyorsanız, bulup okumanızı tavsiye ederim.

FullSizeRender-3

Efsanevi Taj Mahal

Bugünkü Agra’ya dönecek olursak, Taj Mahal’e öyle bir yoldan gidiyorsunuz ki, bunun sonunda mücevher gibi bir eser göreceğinizi tahmin etmek zor. Taj Mahal’in yakınında oteller var. Bir kısmı süper lüks, bizde “yedi yıldızlı” denilen türden. Diğerlerinde, klimalı çift kişilik odanın gecesinin 30TL olduğunu duyuran ilanlar var. Hindistan’daki kontrastlara bir örnek daha: Taj Mahal’in girişinin hemen yanında bir cüzzam kolonisi bulunuyor. Bu feci hastalığın dünyada en yaygın olduğu ülke Hindistan.

Bangalor, ya da Hintlilerin dediği gibi “Bangaluru”, Hindistan’ın Silikon Vadisi. On yıl kadar önce  bir küsur milyon nüfusu olan, bir emeklilik mekanı olarak konumlanan bir şehirken, yazılım endüstrisinin gelişmesiyle 8,5 miyon nüfusa ulaşmış. Bu büyüme yakın zamanda ve modern iş kollarında çalışan orta sınıf ağırlıklı gerçekleştiği için, görünümü diğer şehirlerden daha derli toplu. Her yerini dolaşmadık tabii ki, ama diğer şehirlerdeki sefalet manzaralarını Bangalor’da pek görmedik. Şehrin merkezinin hemen dışında, Hintli ve uluslararası yazılım firmalarının büyük kampüsleri, merkezleri var. Buralarda on binlerce yazılımcı, çağrı merkezi elemanı çalışıyor. Bangalor, Hindistan’ın modern yüzünü yansıtıyor.

Bangalor’da Hindu tapınaklarını yakından görme fırsatı bulduk. Şehrin en büyük tapınağı Iskcon, yirmi yıl kadar önce yapılmış. İçinde dev bir sunak ve putlar var. Altın rengindeki bu sunağa yakından bakınca, plastikten yapıldığını görüyorsunuz. Putlar da vitrin mankenleri gibi. Din anlayışlarını kavrayabilmek bizler için gerçekten zor.

Delhi Hindistan’ın Ankara’sıysa, Mumbai, ya da eski söyleyişiyle Bombay da İstanbul’u. 20 milyonluk nüfusuyla, finans, ticaret ve eğlence dünyasının kalbi, Bollywood’un merkezi. Canlı, dinamik bir sahil şehri. İstanbul’dan kalabalık bu nüfus, İstanbul’dan çok daha küçük bir yarımadaya sıkışmış. İngilizlerden kalma öyle muhteşem binalar var ki, bu kadar ihtişamlısını İngiltere’de zor bulursunuz. 🙂 İzmir’in Kordon’una benzeyen bir sahil şeridi var. Özellikle kıyı şeridinde yer alan güzel evler, yüksek binalar, lüks otelleri ile zenginlik bu şehirde belirgin. Dünyanın en pahalı evi olduğu iddia edilen bir ev gösterdiler. İçinde dört kişilik Ambani ailesinin – ve herhalde yüzlerce hizmetlinin – yaşadığı yirmi katlı bu eve kırk milyar dolar değer biçildiği söylendi. Diğer yandan, dünyanın en büyük gecekondu mahallesi de Mumbai’de. Daha iyi bir karşılık bulamadığım için, “gecekondu mahallesi” tabirini, “slum” karşılığı olarak kullandım; ama bizim gecekondu mahalleleri bu slum’lar yanında düzenli orta sınıf semtleri. Mumbai’de deniz üzerinde bir kayalığa kurulmuş ve uzaktan çok hoş görünen küçük bir camii var. Adı Hacı Ali olan bu camii ve çevresi, bence Mumbai’nin güzellik ve çirkinlik kontrastını iyi yansıtıyor. Camiye deniz üzerinde herhalde bir kilometre kadar uzunlukta bir patikadan gidiliyor. Bu patikanın bir yanında pazarcılar, diğer yanında ise insanın yüreğini dağlayan hallerde dilenciler var. Deniz çekildiğinde, patikanın iki yanı kötü kokulu bir balçık; karaya doğru baktığınızda, yüksek, modern binalar.

20160319_05659

Hindistan’ın hafif gerçeküstü/başka bir zamana ait haline son bir örnek vereyim: İran’dan yüzlerce yıl önce göç etmiş Zerdüşt’ler, daha çok Mumbai civarında yaşıyor ve Parsi diye anılıyorlar. Oldukça varlıklı olan Parsiler (örneğin Tata ailesi Parsi) Zerdüştlüğü hala yaşatıyorlar. Parsiler öldüklerinde gömülmüyor, yakılmıyor. Cenaze bir nevi şurupla kaplanıp açığa bırakılıyor ve kuşlara yem olması, böylece tabiata dönmesi bekleniyor. Mumbai’dek ev sahibimiz, cenazelerin bırakıldığı alanın yakınındaki bir parkta yürüyüşe götürdü. Söylediğine göre cenaze günlerinde her taraf kuş dolu oluyormuş.

Yazı daha fazla Evliya Çelebi tefrikasına dönüşmeden burada bitiriyorum. Bir sonraki yazıda artık amatör gezgin kimliğini bırakıp, bilişim dünyasına döneceğim.

Bu serideki diğer yazılar:

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 1

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 2: Genel Bilgi ve İzlenimler

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 3: İnsanlar

Hindistan Seyahatinden İzlenimler – 5: Bilişim Sektörü