“AI is the New UI”

Bu veciz söz ilk kez 3-4 yıl önce Wired dergisinde yer alan bir röportajda edilmiş. Henüz teknoloji tam olarak tüketicilere inecek kadar olgunlaşmadığı için o noktada çok tekrarlanmasa da, bugün sık sık karşılaşacağımız bir mantraya dönüşüyor galiba. “AI is the new UI”, yapay zekanın yeni kullanıcı arayüzü olduğunu, bilgisayarlarla etkileşimimizin yeni bir evreye girdiğini vurucu ve akılda kalıcı bir şekilde ifade ediyor.

Bilgisayarların kullanıcı arayüzü anahtarlarla başladı, tek satır işleyebilen klavyelere, delikli kartlara ve alfanumerik terminallere ilerledi. 1980’lerde grafik terminaller kullanılmaya başlamıştı. O yıllarda hayatımıza girmeye başlayan pencereli, fare aracılığıyla işaretlemeye dayanan kullanıcı arayüzü, mobil cihazlarla birlikte biraz evrilse de hâlâ bizimle.

Artık kanıksadığımız, ama aslında insanoğlu için dek de doğal olmayan bu etkileşim biçiminin çok daha pratik bir alternatifi var: konuşmak. Uzay yolu filmlerinden birinde bizim tayfa geçmişe, yani günümüze seyahat eder. Adamımız Scotty, bilgisayarı kullanmak için komutunu sesli olarak verir. Çevresindekiler onu “böyle çalışmıyor” diye uyarır ve fareyi işaret eder. Farenin bir nevi mikrofon olduğunu sanan Scotty, fareyi ağzına yaklaştırır ve sesli komutunu tekrarlar. Kıssadan hisse: Sesli arayüze alışınca, grafik işaretlemeli arayüze kolay dönülmüyor.

Yapay zeka alanında son yıllardaki gelişmeler (bkz.  Siz Hala Annenizin Yapay Zekasını mı Kullanıyorsunuz?) bilgisayarcıların on yıllardır peşinde koştuğu doğal dil işleme teknolojilerini günlük kullanıma soktu. Apple Siri, Microsoft Cortana, Amazon Echo dinlediklerini kusursuzca anlayacak noktada değiller, ama popülerliklerini hızla artıracak kadar becerikliler ve beceri dağarcıklarına sürekli yeni bir şeyler ekleniyor.

“AI is the new UI” arayüzün sese dönmesi, hatta bilgisayarların konuşma dilini anlaması ile sınırlı değil. Hatta, etkileşim mutlaka sesle olacak diye bir kural da yok. Yeni arayüz, sesi bilgisayarın anlayacağı sinyallere dönüştüren bir aygıt olmanın çok ötesinde, kişisel bir asistan hatta akıl hocası olmayı vaat ediyor. Artık bilgisayarımız (bilgisayar diyorum ama, aslında genellikle cep telefonumuz ya da Amazon Echo gibi özel amaçlı cihazımız) bizi gittikçe daha iyi tanıyacak, tercihlerimizi öğrenecek, tavsiyelerde bulunacak, yapmak istediklerimizi, farklı görevleri bir orkestra şefi gibi bir araya getirerek ve karmaşıklığı gizleyerek gerçekleştirecek. İngiliz dizilerindeki gibi, leb demeden leblebiyi anlayan, bizi bizden iyi tanıyan kusursuz bir kâhya. Bilgisayarların taşıt araçlarından çamaşır makinelerine her yerde olduğunu düşünürseniz, yeni dünyanın neye benzeyeceğini tahayyül edebilirsiniz.

Bu büyük dönüşüm hızla geliyor. 3-5 yıl içerisinde bilgisayarlı pek çok sistemle etkileşimimiz farklı bir noktada olacak. Tüketiciler olarak gelişmeleri heyecanla bekleyip, telefonumuzla sohbet edebildiğimizde mutlu olmakla yetinebiliriz. Ancak kurumların bu kadar rahat olma lüksü yok. Müşterilerimizle ilişkimizin çok farklı kanallardan, farklı biçimlerde gerçekleşeceği bu cesur yeni dünyayı şimdiden tanımaya, araştırmaya başlamazsak, birkaç yıl sonra kendimizi kimseyle konuşamaz durumda bulabiliriz.