Çin İzlenimleri – 4: Shenzen – Shangai Uçak Yolculuğu

Schenzen – Shangai uçak yolculuğu, biraz zahmetli, ama bir o kadar da öğretici oldu.

Önce havalimanından başlayayım. Çin’de gittiğimiz dört büyük şehrin her birinin yeni, modern ve çok büyük havalimanları vardı. Schenzen havalimanı bir uçak şeklinde inşa edilmiş. Uçak formunu, binanın üzerine giydirilmiş, alüminyum olduğunu sandığım bir kabuk veriyor. Bu kabuktaki delikler gün ışığının aşağıya ulaşmasını sağlıyor. İç mekânda taşıyıcılar az sayıda ve binanın içinde büyük bir yekpare hacim var.

Schenzen Havalimanı

Schenzen Havalimanı

 

 

 

Schenzen Havalimanı İçi

Schenzen Havalimanı İçi

Havalimanına giderken, Çin’de iç hat uçuşlarında gecikmelerin sık görüldüğünü söylemişlerdi. Ne yazık ki dedikleri gibi oldu. Terminalde üç saat, uçağın içinde iki saat bekledik. Bekleyiş can sıkıcıydı tabii, ama bana kendimce bazı sosyolojik gözlemler yapma şansı verdi. İşte bu gözlemlerin bazıları:

İki saatlik uçuşta beş saat gecikme şaşırtıcı. Ama beni asıl şaşırtan havayolu personeli ve yolcuların davranışları oldu. Gecikmenin nedeni ve süresi ile ilgili kimse bir açıklama yapmadı, özür dilemedi. Daha ilginci, yolculardan kimse durumu sorgulamadı, şikayet etmedi, görevlilere bir şey söylemedi. Bu kabullenmenin altında, Çin’in komünist geçmişi mi, imparatorluk geleneğimi, tevekkül tavsiye eden felsefeleri mi ya da başka bir şey mi yatıyor sorusunun cevabını profesyonel sosyologlara bırakıyorum. 🙂

Peki yolcular uslu uslu beklerken ne yapıyordu? Hemen hepsi, elindeki akıllı telefona gömülmüştü. Tüm dünya akıllı cihazlara bağlanmış durumda, ama ben böyle şey görmedim. Kimse birbiri ile konuşmuyor. Gazete okuyan yok, kitap okuyan az. Uçağın içinde beklerken görebildiğim yolcuların resmini çekmeye çalıştım, abartmadığımı görebilin diye.

airplane

Yolcular ve telefonları

 

Gecikmenin nedenini öğrendiğimde Çin’i biraz daha iyi anladım. Çin’de hava sahasının büyük çoğunluğu askerlerin kontrolündeymiş. Hava sahasının sivil havacılığa açık %25’i hızlı artan hava trafiğine dar geliyormuş. Üstelik, askerler akıllarına estikçe değişiklik yapıyor, açık sektörleri kapatabiliyormuş.

Bu durum, Çin’in devlet kontrollü ve güdümlü modeli için de bir metafor sanki. Günlük hayatta devletin elini görmüyorsunuz, ama arka planda her şeye yön veriyor. Halk da bunu bildiği ve kabullendiği için sesini çıkartmıyor, ya da çıkartamıyor.

Çin devletinin koyduğu sınırları en kolay gördüğünüz yer internet. Facebook yok, Google uygulamaları ve arama motoru yok, WordPress yok, hatta Dropbox yok. Hong Kong, Schenzen ve Shangai’da bunlara VPN yoluyla erişiyordum. Başkente gelince, VPN trafiği de engellendi. İşte blog yazımı geç yayınlamamın nedeni de budur. 🙂

Yarın: Shangai

Çin İzlenimleri – 2: Schenzen

Schenzen

Schenzen

Hong Kong’dan akşam saatlerinde karayoluyla Anakıta Çin’e – Hong Kong’a yaklaşık bir saat mesafedeki Schenzen’e – geçtik.

Hong Kong artık Çin’e dahil olmasına rağmen, özel statüsünden dolayı Hong Kong’dan Çin’e geçiş farklı bir ülkeye giriş gibi. Önce Hong Kong’dan çıkış yapılıyor, sonra Çin’in pasaport ve gümrük kontrolünden geçiliyor.

Çin, benim çocukluğum ve gençliğimde kapalı, komünist bir ülkeydi. Devir o kadar değişmiş ki, eski zamanların fotoğraflarını (üniformalı bir halk, tarlalarda çalışan saz şapkalı köylüler) hatırlatacak hiçbir görüntü yok etrafta. Hong Kong’dan Schenzen’e giden geniş ve bakımlı otobanın iki yanında ormanlar ve ara ara modern bina grupları var.

Schenzen’e 20:00 sularında girdik ve meşhur Schenzen trafiği ile tanıştık. Şehirde 20 milyon kişi yaşıyor ve ulaşım sistemleri oldukça gelişmiş olmasına rağmen işe gidip gelmek İstanbul’u aratacak bir uğraş. Trafikte uzun kuyruklar var, ışıklarda dakikalarca bekleniyor.

Schenzen, Dubai gibi mucize bir şehir. 30 yılda bir köyden 20 milyonluk modern şehre dönüşmüş.  Çinliler bunu bölgeye özel ekonomik statü vererek sağlamışlar. Herhalde dünyaya açılması kolay olsun diye Hong Kong’un bitişiğine inşa etmişler. Yabancı yatırıma izin vermişler, teşvikler uygulamışlar.  Ve şehir, yoktan var olmuş.

Tabii şehrin gerek nüfusu, gerekse ekonomik ölçeği Dubai’nin çok üzerinde. Her taraf büyük binalar, şirketlerin kampüsleri ile dolu. Asya’nın en yüksek, dünyanın ikinci yüksek gökdeleni inşa halinde. Çinliler inşaatta çok hızlılar. İki haftada altmış kat çıkılan binalar varmış. Şehrin birden fazla merkezi var. İnsanlar 5-6 gökdelenden oluşan toplu konutlarda yaşıyorlar daha çok. Modern alışveriş merkezleri, tanıdığımız tüm dünya markalarını içeriyor ve İstanbul’daki, Dubai’deki alışveriş merkezlerin aşağı kalır yanları yok.

Şehir, modern, büyük, çok temiz ve çok yeşil, ama bir ruhunun olduğunu söylemek zor. Her yerde evrensel bir modern mimari anlayışıyla yapılmış büyük binalar var, başka da pek bir şey yok. Çin kültürüne ait izlerin eksikliğini bir nebze olsun giderebilmek için bizdeki Miniatürk benzeri büyük bir park yapmışlar, yabancı ziyaretçilere orayı gezdiriyorlar.

Schenzen nüfusunun çoğunluğunu şehre göçmen olarak gelmiş genç insanlar oluşturuyor. Eğitim düzeyleri ve göreceli olarak gelir düzeyleri yüksek. Buraya gelmek için İngilizce şart diyorlar. Hayat pahalı, ev sahibi olmak – aslında sahip olmaktan ziyade devletten uzun süreli kiralama söz konusu – çok zor. Bu şehirde üretimin bir maliyet avantajı olduğunu söylemek kolay değil.

Anakıta Çin’deki ilk günümde bana en çarpıcı gelen neydi diye sorarsanız, her şeyin ne kadar tanıdık olduğuydu derim. Evet, dev bir şehir; evet, etraftaki herkes Çinli. Ama çevreye baktığınızda gördüğünüz her kare, dünyanın başka herhangi bir büyük şehrin modern bölgelerinden birinde yer alabilir, batılı güncel kıyafetler içerisindeki insanlar, çekik gözleri hesaba katmazsanız, her milletten olabilir.

Yarın: Çinli Bir Bilgi Teknolojisi Üreticisi